KoRSaN Administratör
Mesaj Sayısı : 265 Kayıt tarihi : 27/03/10 Yaş : 38 Nerden : Geldim Ben :) Rep Puanı : 90398402
| Konu: The Saboteur - 2009 Paz Nis. 18, 2010 3:14 pm | |
| [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İkinci Dünya Savaşı oyunlarına bayılırım. Konuya olan ilgimden dolayı -neredeyse- bütün II. D.S oyunlarını bitirmişliğim vardır. Özellikle de The Sabotuer gibi –nispeten- alternatif konuları ve oynayışı ele alan oyunları daha da çok severim. Ayrıca, II.DS’nın en çok ilgilendiğim kısmı Fransız Direnişi olduğu için bu oyun benim için biçilmiş kaftan. İlk açıklandığı ve videosunun yayınlandığı günden bu yana büyük bir ilgil ile takip ediyordum bu oyunu.
The Saboteur’da, Sean Devlin adında, Fransa’daki Nazi işgalini zerre umursamayan bir İrlandalıyı yönetiyoruz. Sean etrafında ölen Fransızlara aldırmadan gününü gün etmektedir. Kadınlarla zaman geçirip, sabahtan akşama kadar sarhoş olmaktadır. Ta ki, yakın arkadaşlarından biri Naziler tarafından öldürülene kadar. Sean’ın sabrı orada son bulur ve dostunun intikamını almak için Fransız Direnişi’ne ve İngiliz Haber Ajansı’na yardım etmeye karar verir.
Naziler gelmiş. Hoş gelmemiş.
The Saboteur’un oyun temeli, “Will to Fight”(Savaşma İsteği) denilen bir sistem üzerine kurulu. Oyun Paris’i bizim önümüze sunuyor. İstediğimizi yapabileceğimiz bu koca şehirde amaç; WtF’ı düşmüş olan bölgeleri cesaretlendirmek. WtF’ı düşük olan bölgelere girdiğimizde oyunun renk paleti tamamı ile değişiyor. Nazi işgali altında olan bu bölgelerde, her yer siyah. Tek görebileceğimiz renk ise, Nazi Subaylarının kollarındaki gamalı haçlı bantlar. Eğer WtF’ı düşük bir bölgedeysek, halk evlerinden çıkmaya cesaret edemiyor. Nazileri gördükleri gibi kaçmaya başlıyorlar. Ama biz Nazilerin o bölgedeki gücünü sarsmaya başladığımızda, halkın da kendine olan güveni artmaya başlıyor ve sokaklarda bizimle kol kol savaşmaya, Nazileri sokaklarından püskürtmeye çalışıyorlar. En sonunda o bölgedeki Nazi hakimiyetine son darbeyi vurduğumuzda ise, renk paleti kendini siyah ve beyazdan, normal düzene bırakıyor bırakıyor.
Eğer oyunun videolarına bir göz atarsanız, oynayışın az çok Assassins Creed’e benzediğini göreceksiniz. Sabotajcı olduğumuz için Nazilerle sıcak çatışmaya girmek yerine, çatılarda gezerek, anahtar askerleri bir bir öldürerek ilerlemek bizim açımızdan daha iyi olacaktır. Düşman hatlarına sızmak için kamufulaj yeteneklerimizi kullanabilir, ya da öldürdüğümüz üst düzey askerlerin üniformalarını giyerek kendimizi gizleyebiliriz.
Oyunun genelinde yapacağımız iş çok da karışık değil aslında. Kilit noktaya ilerle. Üst rütbeli askerleri öldür ve üniformalarını giy. Dikkat çekmeden görevine doğru git. Bombayı yerleştir. Bu ana kadar sessiz sakin hallettiğimiz görevimiz, işte buradan sonra şenlenmeye başlıyor. Çünkü diplerinde patlayan bombanın sahibini arayan Naziler, eğer bizden şüphelenirse, ölümüne bir kovalamaca başlıyor. Tabi ki tabanvay olarak kaçmıyoruz koskaca ordudan. Elimizde yarış arabalarından, askeri araçlara kadar geniş bir taşıt yelpazesi var. Çaldığımız araç ile Nazileri, Fransa sokaklarında alt etmeye çalışıyoruz. Bu sırada Fransız Direnişi’nden arkadaşlarımız da bize saklanacak yer veriyorlar tabi ki. Görevleri iki yolla yapabiliriz. İstersek az önceki paragrafta anlattığım şekilde, sessizce; istersek de elimize otomatik tüfeği alarak seslice. Pandemic her iki türlü oynayışı da oyuna yedirmeye çalışıyor. Oyun boyunca –zorunlu durumlar dışında- hiç çatılardan inmeyiz ve çatışmaya girmeyebiliriz, ya da sokaklarda Nazilere terör estirebiliriz. Bu tamamen bizim oyun tarzımız ile alakalı.
Oyunun bazı yerlerinde Naziler bizi sıkıştıracak ve tüm umudumuz onlarla cevap vermek olacak. Bu mecburi çatışmalarda Nazi askerleri karınca sürüsü gibi üzerimize akacak. Ama tabi ki bu tarz durumlarda yalnız başımıza değil, Fransız Direnişi’nden dostlarımız ile beraber olacağız. Nazileri geri püskürttükten sonra ise, o bölge Fransızların kontrolü altına geçecek.
Ekran görüntülerine ve yayınlanan videolara bakacak olursak, The Saboteur oldukça güzel gözükecek diyebiliriz. Özellikle de, WtF’ı düşük bölgelerdeki siyah-beyaz ortam, oyuna çok güzel yedirilmiş. Nazi askerlerinin kollarındaki gamalı haçlar ise ortamdaki gerginliği pekiştirir nitelikde olmuş.
Arkadaşlar oyun Aralık’ın 8’inde PC, PS3 ve Xbox 360 için piyasada olacak. Sizi bilmem ama ben merakla bekliyorum bu oyunu. Yalnız tek kaygım, Assassins Creed gibi tek düze olabilecek olması. Assassins Creed’i de büyük bir iştahla bekliyordum ama yaptığımız şeylerin oyun boyunca aynı olması canımı sıkmıştı. Umarım Pandemic bu hataya düşmez ve elimizden bıramayacağımız bir oyun sunar bize. | |
|